Kemal KANTAR


Bir Fincan Şekerin Sessizliği

İşte o zaman anlarsın, bir insanın eksikliği gürültüyle değil, sessizlikle ölçülür.


  Yalnızlık bazen yüksek sesle değil, sessizce gelir. Kapıları çalmaz, pencereyi aralamaz. Bir sabah kahveni karıştırırken fark edersin; fincanın içinde dönen şekerin sesi bile senden daha canlıdır. Ev sessizdir, duvarlar seni tanımıştır ama kimse adını anmaz. İşte o zaman anlarsın, bir insanın eksikliği gürültüyle değil, sessizlikle ölçülür. 

Bir fincan şeker…
Ne kadar sıradan, ne kadar küçük bir şey. Ama bazen, bir insanın dünyasına açılan kapı o kadar küçüktür işte. Bir fincan şeker, iki kelimelik bir selam, birkaç dakikalık bir sohbet… bunlar bir kalbin yeniden atması için yeterlidir. Çünkü yalnızlık, sadece kimsenin yanında olmaması değildir; kimsenin seni fark etmemesidir. 

Bir gün bir kapı çalar. Belki yaşlı bir komşudur, belki uzun zamandır kimseyle konuşmamış bir kadındır. Elinde boş bir tabak, yüzünde mahcup bir gülümseme vardır. “Bir fincan şekerin var mı?” der.
Belki şekerden çok, senin sesine, senin bakışına ihtiyacı vardır.
Belki o bahaneyle kendi sessizliğinden çıkmaya çalışıyordur.
Ve sen fark etmeden, bir fincan şeker verirken aslında bir kalbi ısıtırsın. 

Yalnızlık, bazen bir fincan şekerin içine karışır. Tatlılık değildir o, paylaşıldığı için anlam kazanır. İnsan, başkasına küçük bir iyilik yaptığında, kendi içindeki boşluğu da doldurur. Çünkü hepimiz birilerine iyi gelmek isteriz, bazen konuşmadan, bazen sadece orada olarak. 

Bir fincan şeker, belki de “Ben buradayım, seni görüyorum” demenin en sade hâlidir.
Ve o kadar değerlidir ki, kimi zaman bir ömrün en sıcak anısı olur. 

Kapılar çalındıkça yalnızlık biraz daha geri çekilir.
Bir fincan şeker, bir gülümseme, bir selam…
Bazen dünyadaki bütün sessizlikleri kırmak için bu kadarı yeterlidir. 

Ece Ersoy
5.12.2025 10:46:17
Bir fincan şeker, bir gülümseme, bir selam…