Enver GÜLER


Ortadoğu’nun Bitmeyen Satranç Tahtası

Ortadoğu’da güç mücadeleleri derinleşirken, küresel aktörlerin vekâlet savaşlarında örgütleri araçsallaştırması bölge halkının kaderini ağırlaştırıyor; masumların ödediği bedel ise her geçen gün büyüyor.


Ortadoğu, yüzyıllardır yalnızca coğrafi bir alan değil; güç mücadelelerinin, vekâlet savaşlarının ve uluslararası çıkar çatışmalarının merkezi oldu. Bugün yaşananlar da geçmişin devamı niteliğinde. İsrail hükümetinin Gazze’de yürüttüğü operasyonlar, bölgede yıllardır süren gerilimi yeni bir boyuta taşırken, uluslararası arenada da sert tartışmaların kapısını aralıyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun politikaları zaten uzun süredir hem bölge ülkelerinde hem de dünya kamuoyunda ciddi eleştirilere konu oluyor. Sivil kayıpların arttığı her çatışma döneminde, özellikle çocukların hayatını kaybettiği trajik anlarda, bu eleştiriler daha da yükseliyor. Bölgedeki acı, siyasetçilerin hamlelerinin ötesine geçerek bizzat halkların kaderini etkileyen ağır bir gerçekliğe dönüşüyor.

Bu karmaşık tabloya bir de Suriye’nin kuzeyindeki dengeler ekleniyor. YPG'nin, çeşitli küresel aktörler tarafından zaman zaman bir araç, bir baskı unsuru ve bir vekalet gücü olarak kullanıldığı uzun süredir tartışma konusu. ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin bu yapıyla taktik ortaklık kurması, Türkiye açısından hem ulusal güvenlik hem de sınır hattının geleceği açısından kabul edilemez bir tablo ortaya çıkarıyor.

İsrail’in de bölgedeki çeşitli askeri ve istihbarat stratejilerinde farklı unsurları zaman zaman taktik amaçlarla değerlendirdiğini biliyoruz. Bu karmaşık ilişkiler ağında YPG gibi örgütlerin, uluslararası güçlerin masa başındaki oyunlarında bir araç olarak görülmesi, bölge halkı adına büyük bir talihsizliktir. Coğrafyanın kaderi, çoğu zaman kendi iradesi dışında şekillenen bu güç mücadeleleri tarafından belirleniyor.

Asıl Bedeli Kim Ödüyor?

Ortadoğu’da yaşanan her hesaplaşmanın bedelini halk ödüyor. Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta ve bölgede nerede bir ateş yükselse, dumanı en önce masumların evine çöküyor. Büyük devletlerin stratejik hamleleri, örgütlerin saha operasyonları ve liderlerin siyasi hesapları arasında en çok ezilen yine çocuklar, yine siviller oluyor.

Siyasi liderler hamle yaptıkça, bölge ateş çemberi olmaya devam ettikçe, insan hayatının değeri ne yazık ki rakamlara dönüşüyor. Her rakamın bir yüzü, bir adı, bir hikâyesi olduğunu unutmadan konuşmak, eleştirmek ve yazmak gerekir.

Çözüm Mü?

Çözüm, bölgede örgütlerin araçsallaştırılmadığı, devletlerin güç gösterisine sahne olmayan, adaletin ve barışın esas alındığı bir düzenin kurulmasından geçiyor. Hiçbir ülkenin güvenlik kaygıları başka bir halkın geleceğini karartarak giderilemez; hiçbir örgüt bir milletin kaderi haline getirilemez.

Ortadoğu’nun huzuru, ancak gerçek bir siyasi irade, samimi bir uluslararası hukuk anlayışı ve bölge halklarının kendi kaderini belirleme hakkına duyulan saygıyla mümkündür.

Bugün yaşananlar belki satranç tahtasında bir hamle olarak görülüyor; fakat unutulmamalıdır ki o tahtada taş olanlar insanlar değil, sadece tahtanın kendisidir. İnsan hayatı ise hiçbir stratejinin, hiçbir hesabın aracı olamaz.