Değerli okurlarımız;
Ünlü Mizahçı Nasrettin Hoca, gençliğinde öğrenci bir arkadaşıyla, eğlence için dağa kurt avına gider. Dağı taşı dolaşırken tam o anda bir kurt yuvasına rastlarlar. İçerden kurt yavrularının sesleri duyulur. Kurt ininde ana kurdun olmadığı anlaşılınca, Nasreddin hocanın arkadaşı inin içine girer.
Nasrettin Hocanın arkadaşı kurdun inindeyken tam o esnada, ana kurt çıkıp gelir. Hızla yuvasına hücum eder. Hoca inine girmek üzere olan kurt’ un kuyruğundan sıkıca yakalar. Eğer kurt içeri bir girse hocanın arkadaşını, parça parça edecektir. Bir taraftan kurt, kuyruğunu kurtarmak için tepindikçe ortalık toz duman olmaktadır. Olaydan habersiz hocanın arkadaşı, dışarıya seslenir;
Ne yapıyorsun Hoca efendi, içeriyi tozuttun, deyince Hoca ona karşılık verir ve;
Dua et de kurdun kuyruğu kopmasın. İşte o zaman fırtına kopacak fırtına, der.
Bu ibret dolu olaydan, her aklıselim, kendine mahsus yorum getirmelidir, diye düşünüyorum.
PİŞMİŞ TAVUĞUN BAŞINA GELENLER
Nasrettin Hoca efendi bir gün doğduğu ilçeye, Sivrihisar’a ziyarete gider. Karnı acıkınca da bir lokantaya girer ve bir kızarmış tavuk ister. Hoca efendi karnı doyunca parasını ödemek için elini cebine atar, bakar ki, paralarını evde unutmuştur. Bereket versin dükkân sahibi tanıdık çıkar ve Hoca efendiye;
Hoca efendi önemli değil, bir daha ki gelişinizde verirsiniz deyince Nasrettin Hoca efendi rahatlar. Buradan Akşehir’e döner. Aradan bir iki yıl geçtikten sonra yeniden Nasrettin hoca efendi Sivrihisar’a geldiğinde hem lokantacının borcunu ödemek, hem de karnını doyurmak niyetiyle lokantaya girer. Nasrettin Hoca efendi önce borcunu vermek ister, aşçı Hoca’nın bir tavuk yediğini anlayınca;
Hoca efendi, borcunuz yüz akçedir, der. Hoca efendi şaşırır, hayret eder ve;
Bu ne iştir, bre insafsız merhametsiz adam! Tavuğun tamamı bir akçedir der.
Aşçı; Hoca efendi aradan bunca zaman geçti, o tavuk bu gün yaşasaydı birçok yumurtası olacaktı. Sayısız civcivleri çıkacaktı. Onlar büyüyecekti tavuk olacaktı. Ben size az bile söyledim, deyince;
Hoca efendi; Tamam, kardeşim anlaşıldı, bende size borcumu ödemeyeceğim, demeye kalmadan aşçı, Hoca efendiyi yaka paça kadı efendinin huzuruna zorla götürür.
Kadı efendi, aşçının ahbabıdır. Olayı ona anlatırlar. Kadı efendi, Nasrettin Hoca’ya; Aşçı bunda haklı borcunu ödeyeceksin, demesine kızan Hoca efendi;
Olur, vereyim, ama bana biraz zaman tanıyın, yeni sürdüğüm tarlaya bulgur ekeyim, mahsul kalkınca borcumu öderim, deyince Kadı efendi;
Hoca efendi anlaşıldı ki, sen kaçacaksın, ipe un seriyorsun. Hiç bulgurdan tohum olur mu?
Nasrettin Hoca, Bre Kadı Efendi! Pişmiş tavuktan yumurta, civciv çıkarsa, bulgurdan da ekin neden olması? der.
Bu sözünü işiten kadı verdiği karardan vazgeçip onu serbest bırakır.
Zaman zaman bir kaşık suda fırtına koparanların, devleti, milleti soyanların durumu bu olaydan farklı mıdır?
Vakitsiz öten horozun başını keserler Her söz vaktinde ve yerinde söylenmelidir. Bir sözün, zamanı gelmeden söylenmesi, büyük zararlara yol açabilir. Bunun için, uygun olmayan zamanda aklına geleni söyleyen kişi cezalandırılır. Nasıl ki vakitsiz öten horoz, uğursuz sayılarak kesilir. Sende vakitsiz ve erken öttün Ekrem efendi Her şeyin bir vakti zamanı vardır.
Devlete Yargıya kafa tutarsan, tehditli konuşursan, har vurup harman savurursan olacağı budur Ekrem efendi.
Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge
Esenkalın, Hoşçakalın, Dostçakalın.