Fani dünyada kalp kırmanın hiçbir manası yoktur. Çünkü kırılan her kalp, aslında bir insanın iç dünyasında açılan derin bir yaradır. O yara bazen bir ömür kapanmaz. Oysa bu dünya dediğimiz yer, gelip geçici bir misafirhaneden başka bir şey değildir. Hepimiz birer yolcuyuz; kimimiz önde, kimimiz arkada ama hepimiz aynı menzile gidiyoruz.
Kırıcı olmak, öfkeyle konuşmak, gururla davranmak kimseye kazandırmaz. Aksine insanı küçültür, gönülleri uzaklaştırır. Nice dostluklar bir sözle yıkılmış, nice aileler bir anlık sinirle dağılmıştır. Hâlbuki bir tebessüm, bir güzel söz, bir gönül alıcı davranış bin sevap kapısı açar.
İnsanca yaşamak, sadece nefes almak değildir. İnsanca yaşamak; kalp kırmamak, kimseyi hor görmemek, yardıma koşmak, el uzatmak, gönül almak demektir. Mevlana’nın dediği gibi, “Gönül insanı ol; çünkü gönül insanı, gönül almasını bilir.”
Zaten bu dünya, ahiretin tarlasıdır. Ne ekersek onu biçeceğiz. Kalp kırarsak, bir gün bizim kalbimiz de kırılır. Affedersek, bir gün affediliriz. Sevgiyle davranırsak, sevgiyle anılırız. Kimse bu dünyadan malıyla, makamıyla, ünvanıyla gitmedi. Ama güzel davranışlar, arkasında dualarla anılacak bir iz bırakır.
Bu yüzden, ne olursa olsun kalp kırmaktan sakınalım. Çünkü bir kalp, Kâbe’den bile daha değerlidir. Bir sözümüzle incitmeyelim, bir bakışımızla üzmeyelim. Unutmayalım ki; kimseyi küçümsemek bizi yüceltmez, aksine küçültür.
Hayat kısa, dünya fani… Kalp kırmaya değil, gönül yapmaya çalışalım. Çünkü ömür, bir su gibi akıp gidiyor. Geriye sadece bıraktığımız izler, söylediğimiz sözler ve dokunduğumuz gönüller kalıyor.
Son söz:
Ne güzel demiş Yunus Emre:
“Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü.”
O halde biz de kırmadan, dökmeden, insan gibi yaşayalım. Çünkü dünyada en büyük zenginlik, gönül huzurudur.